Limbo’nun çıkışının ardından gelen hak edilmiş başarı ile birlikte bağımsız oyun dünyası bir büyüyüşe geçti. Özellikle başlangıçta Limbo tarzı görselliğe sahip birçok yapım gördük ve biraz tek düzeydi oyunlar ancak bir süre daha geçince gerçekten çok yaratıcı yapımlar gördük. Hatta neredeyse her yıl bir veya birden fazla bağımsız yapım yüksek bütçeli oyunların yanında “Yılın Oyunu” adaylığına sahipti. Bugün hazırladığımız inceleme yazımızdaki oyun ise görsellik açısından Limbo’dan ilham alan ancak oynanış tarzında bambaşka bir yöne giden Song of Iron. Özellikle İskandinav atmosferi ile de dikkat çektiğini söylemek gerek.
Yayıncılığını ve geliştiriciliğini Resting Relic’in yaptığı Song of Iron, dediğim gibi Limbo ve Inside tarzı bir görselliğe sahip 2.5 boyutlu bir aksiyon macera oyunu. Oyun aslında türü ve ilham aldığı oyunlar dışında görselliği ile daha doğrusu ışıklandırması ile dikkat çekiyor diyebilirim. Aslında görsellik ve performansından da hemen başlayabiliriz.
Oyun ilk bakışta aslında muazzam bir görselliğe sahip gibi duruyor çünkü oyunun ışıklandırmaları gayet başarılı. Zaten oyunun Limbo’dan ilham aldığı nokta bu görselliği diyebilirim. Oyun size ortamı ve atmosferi yalnızca ışıklandırma ile sonuna kadar hissettirebiliyor. Ancak ışıklandırmanın büyüsünden kurtulup biraz daha kaplama, tasarımlar veya ince detayları incelemeye başladığınızda oyunun düşük bütçeli olduğunu görebiliyorsunuz. Ben açıkçası bu tarafta da daha güzel bir iş beklediğim için ne yazık ki biraz üzüldüm ancak kısa süre sonra oyunun kendisine dalıp bu tarafı unuttum. Kısaca öyle büyük bir eleştiride bulunamam. Sesler konusunda da pek bir şey söylemeye gerek yok çünkü ses yok gibi bir durum var. Varsa da varlığıyla yokluğuyla bir desem daha iyi olur. Performans konusunda da oyun zaten öyle büyük bir oyun değil, gayet yeterli bir performans da veriyor.
Oyun İlerledikçe Hikâye Dikkat Çekiyor
Oyun, İskandinav dünyasında geçen bir hikâyeye sahip. Köyünüzün yağmalandığı ve yıkıldığı bir sekansla başlıyorsunuz ve intikamı almak kaçırılanları kurtarmak için yola düşüyorsunuz. Ancak bu yolda tanrıların yardımına ihtiyaç duyuyorsunuz. Hikâyeden spoiler olmaması adına bu kadar bahsetsem yeterli olacaktır. Hikâye ilerledikçe tanıdık karakterlerin oyuna dahil olduğunu ve hikayeyle bağlantılı şekilde yeni oynanış mekaniklerinin eklenmesi ile oyun daha da keyifli oluyor. Ancak oyunun oynanış kısmında bir sorun var: Kontroller.
Kontroller Sınıfta Kalmış
Oyun klasik bir yapıya sahip oynanış tarafında. Yakından saldır, ok-yay ikilisi ile saldır, yürü-koş ve zıpla gibi basit mekanikler var. Ancak oyunun ağırlığı hissedilsin diye mi yapılmış yoksa kötü işçilik mi var bilemiyorum, kontroller bir hayli kötü. Üstünüze düşmanlar gelirken akıcı bir şekilde hareket edemiyorsunuz ve bazen oyun verdiğiniz komutları algılamıyor. Her ne kadar keyifli bir oynanış sunsa da bu kontroller beni birçok kez oyundan nefret ettirme seviyesine geldi. Ancak bu yavaşlık küçük bir ihtimal de olsa sizin hoşunuza gidebilir.
Puan
Song of Iron, benim birkaç aydır beklediğim bir oyundu ve oyuna karşı biraz beklenti içerisindeydim. Ne yazık ki oyunun başında beklentimi tam bulamadım ancak ilerledikçe beklentilerimi de bir kenara bırakıp oyunun keyfini çıkarmaya başladım. Sonuç olarak beklentimi karşılamayan ama keyifli olan bir oyun oynadım diyebilirim. Oyun, 31 Ağustos’ta Xbox Series, Xbox One ve PC için çıkışını yapacak. Ayrıca ilk günden Xbox Game Pass’e de gelecek. Ben bu incelemeyi yazarken ne yazık ki fiyatı belli değildi. Bu yüzden 50 TL’nin altındaki bir ücreti rahatlıkla hak ettiğini söyleyebilirim. Xbox Game Pass’i olanların ise mutlaka denemesi gerektiğini düşünüyorum.
0 puan için her şeyiyle kötü rezalet bir oyun, 10 puan için eksiksiz muazzam bir oyun ve 5 puan için de ortalama bir oyun dersek, Song of Iron için puanım 7.8 olur.
Bu haberi, mobil uygulamamızı kullanarak indirip,istediğiniz zaman (çevrim dışı bile) okuyabilirsiniz:
ah dronlara karşı da bir akkor güncellemesi olsaydı tadınadan yenmezdi o zaman.
Ozaman 2025 yılında Türkiye olmayacak ?