Çin’in Wuhan şehrinde ortaya çıkan Kovid-19 virüsü, dünya çapında hızla yayılmaya devam ediyor. Bu sebeple virüsün merkez üssü olan Çin’e ilave olarak İran, İtalya, Japonya ve Güney Kore gibi ülkelerin de birer merkez haline geldiğini söyleyebiliriz.
Her anlamda birbirine bağlı ve iç içe geçmiş bir ortamda yaşadığımız gerçeği ise virüsün yarattığı tahribatı insan ölümlerinin ve iş gücü kayıplarının ötesine taşıyor. Bu tahribatın da hangi alanda ortaya çıkabileceğini tahmin etmek ise zor değil.
Bugün, dünya ticaretinin yedide birinden sorumlu olan Çin, irili ufaklı birçok şirket için hayati önem arz ediyor. Dolayısıyla ülkeden gelecek veriler, ekonomi için oldukça anlamlı. Virüsün yarattığı panik ortamı insanları para harcamaktan da alıkoyuyor Tüm bunlar ise küresel borsaları tepetaklak etmiş görünüyor.
Virüsün yarattığı korku ortamını terörizm tehditleri neticesinde ortaya çıkan psikolojik etkilere benzeten uzmanlar, bu tür korkuların ise uzun vadede olumsuz sonuçlar doğuracağını düşünüyor.
Koronavirüs salgınının bölge ve dünya ekonomisi üzerine olan etkilerini inceleyen birtakım uzman kuruluşlar, Avustralya başta olmak üzere Çin ve dünyanın geri kalanını kapsayan bir ekonomik model oluşturmuş. Bu model aynı zamanda koronavirüs senaryolarının ekonomi üzerine etkilerini inceleyen ilk örnek. Sonuçlar ise pek iç açıcı değil.
Avustralya, Çin ve dünyanın geri kalanı
Örneğin Uluslararası Para Fonu (IMF), Kovid-19’un Çin’in %5.6’lık büyüme hedefinden 0.4 puan tırpanlayacağını tahmin ederken küresel büyümenin ise 0.1 puan azalacağını öngörmüş. Ekonomik İş birliği ve Kalkınma Teşkilatı’nın (OECD) Çin için tahmini ise 0.8 puanlık küçülme olarak gerçekleşirken bu tahminin Avustralya için 0.5 puan olduğu görülüyor.
Avustralya Ulusal Üniversitesi’nde bulunan Nüfusun Yaşlanması Araştırmaları Mükemmeliyet Merkezi’nin (Centre for Excellence in Population Ageing Research-CEPAR) yürüttüğü bir proje kapsamında çalışmalar yapan Warwick McKibbin ve Roshen Fernando isimli araştırmacılar, Dünya Sağlık Örgütü’nün 2003 ila 2006 yılları arasında SARS virüsü kapsamında elde ettiği verileri yedi farklı Kovid-19 senaryosuna uyarlamış.
Beş başlık altında ele alınan senaryolarda; salgının sadece Çin’de mi yoksa küresel çapta mı görüldüğü, salgının şiddeti, virüsün Çin nüfusunun ne kadarına yayıldığı, ölüm oranı ile salgının sadece bir sefer mi görüldüğü yoksa her yıl tekrar mı ettiği konuları irdelenmiş. Salgının küresel ölçekte görülmeye başlaması üzerine kurgulanan dört senaryoda Avustralya gayri safi yurtiçi hasılasının %2 ila %7.9 oranında düşebileceği, geri kalan ülkelerde ise büyüme oranlarındaki sert bir düşünün ardından yavaş seyreden bir toparlanma öngörülmüş. McKibbin ve Fernando, yapılan tahminlerdeki sonuçların hükümetlerin salgınlara vereceği tepkiyle doğru orantılı olduğunu ifade ediyor.
Kısa vadede merkez bankları aracılığıyla hayata geçirilecek para politikalarının, ekonomileri bir süre ayakta tutabileceği vurgulanırken kişisel hijyen alanındaki geniş çaplı ve düşük maliyetli uygulamalarla salgın kapsamının azaltılabileceği ve sosyal ile ekonomik maliyetin böylece bir nebze de olsa düşürüleceği belirtiliyor.
Halk sağlığı, ihmal ediliyor
Devletlerin uzun vade tepkileri ise araştırmacılara göre haliyle çok daha önemli. McKibbin ve Fernando’nun bu kapsamda dikkat çekmek istedikleri husus ise halk sağlığı konusu. Özellikle bulaşıcı hastalıkların yayılma potansiyeli bulunan az gelişmiş ülkelerdeki hükümetlerin halk sağlığına yeterli yatırımı yapmakta sergilediği isteksiz tavırlar, karşı karşıya kaldığımız salgınların önemli bir nedeni.
Ne yazık ki birbirine bağlı bir ekonomik sistemle işleyen ülkelerin de kendilerini bu tür durumlarda soyutlaması ise kaçınılmaz görünüyor. Kovid-19 salgınının da gösterdiği gibi virüs, fakir veya zengin ayırt etmiyor. Gelinen son aşamada, her tür sosyoekonomik gruptan insan maalesef virüsün kurbanı olmuş durumda. Araştırmacılara göre halk sağlığına yeterli yatırım yapılmaması durumu, fakir ülkelerin olduğu kadar zengin ekonomilerin de sorunu.
McKibbin ve Fernando, küresel halk sağlığının iyileştirilerek yaşam kalitesinin artırılabileceğine yönelik ortaya konmuş birçok bilimsel ve ekonomik veri olmasına rağmen politikacıların bu konuda duyarsız kalmalarını önemli bir sorun olarak görüyor. Araştırmacılara göre aksi bakış açısı, hepimiz için ekonomik büyüme demek.
Bu haberi, mobil uygulamamızı kullanarak indirip,istediğiniz zaman (çevrim dışı bile) okuyabilirsiniz: