
Görsel, yalnızca NASA'nın Chandra X-ışını teleskobu ile değil, aynı zamanda ESA’nın XMM-Newton misyonu, Spitzer ve GALEX gibi emekli uzay teleskopları, COBE, Planck, Herschel ve Westerbork Radyo Teleskobu gibi çok sayıda yer ve uzay tabanlı gözlem aracıyla elde edilen veriler birleştirilerek oluşturuldu.
Muazzam ayrıntı ve detay

Özellikle Chandra’nın X-ışını verileri, galaksinin merkezindeki süper kütleli kara delik M31* etrafında yayılan yüksek enerjili radyasyonu gözler önüne seriyor. M31*, Samanyolu'nun merkezinde yer alan Sagittarius A*’dan neredeyse 25 kat daha büyük bir kütleye sahip: Sgr A*, Güneş'in 4,3 milyon katı iken, M31*'in kütlesi Güneş'in 100 milyon katı kadar. Ayrıca bu kara delik zaman zaman X-ışını parlamalarıyla dikkat çekiyor. Oysa Sgr A* görece daha sakin.
Vera C. Rubin’in anısına

O zamandan bu yana gökbilimciler, büyük kütleli tüm galaksilerin benzer şekilde karanlık maddeyle çevrili devasa haleler barındırdığını ortaya koydu. Bu keşif, evrendeki maddelerin çoğunun bizim göremediğimiz, yalnızca kütleçekimsel etkileriyle varlığını hissettiren bir yapıdan oluştuğunu kesinleştirdi. Yani yıldızlar, gezegenler, uydular, hatta bizim bedenimiz ve kapı komşumuzun kedisi gibi "görünen" her şey, aslında evrendeki toplam maddenin yalnızca küçük bir kısmını (yaklaşık %15’ini) oluşturuyor.
Bu büyük bilinmez, parçacık fiziğinin standart modelinin ötesinde yeni parçacıkların varlığına dair teorileri de beraberinde getirdi. Bilim insanları hâlâ karanlık maddeyi oluşturan yapı taşlarını tespit etmeye çalışıyor. Vera Rubin’in çalışmaları, yalnızca galaksilerin yapısını anlamamızı sağlamakla kalmadı; aynı zamanda evrene bakış açımızı kökten değiştirdi.
Bu haberi ve diğer DH içeriklerini, gelişmiş mobil uygulamamızı kullanarak görüntüleyin:

