Bizler, cins adı "insan" olan canlılarız. Fakat bizden önce yaşamış, bir kısmı bizim doğrudan atamız olan, bir kısmı da akrabamız olan farklı türler de mevcuttu. Günümüzde sadece tek insan türü hayatta. Bu yazıda nesli tükenen ata ve akrabalarımızın bir kısmını anacağız.
Zamanda geriye gitme vakti! Aklınıza anne veya babanızı getirin. Sonra onun anne-babasını. Atalarınızı böyle geriye doğru takip etmeye devam edin. Ta ki 7 milyon yıl öncesine kadar. Fosil buluntuları, iki ayağı üzerinde yürüyebilen en eski primatın, yaklaşık 7 milyon yıl önce yaşadığını bizlere gösteriyor. Yeni yapılacak çalışmalar, bu tarihi elbette daha da geriye çekebilir.
Çad'da ele geçen yaklaşık 7 milyon yıllık fosil kafatasının bir kalıbı - Sahelanthropus tchadensis (Görsel: Vikipedi)
Bahsettiğimiz zaman dilimi, Geç Miyosen adı verilen bir döneme denk geliyor. Afrika kıtasında, Çad'ın Djurab Çölü'nde bir grup antropolog kazı yapıyor. Bu sırada bir kafatası buluyorlar. Kafatasının alt kısmında, boyunla bağlantı yapan foramen magnum adında bir delik vardır. Bu deliğin konumu, eğer orta kısma daha yakınsa, canlı çok yüksek olasılıkla iki ayağı üzerinde yürüyordur. Bu fosilde de durum aynen böyleydi. Üstelik dişlerde, iki ayağı üzerinde yürüyen primatlarda görülen ve "apical aşınma" olarak bilinen aşınma mevcuttu. Dört ayaklı maymunların çoğunda köpek dişleri, iki ayaklılara kıyasla çok uzun olduğu için, yiyecekleri çiğneme sırasındaki çene hareketleri de farklı oluyor. Bu yüzden onların dişlerinde daha farklı aşınmalar meydana geliyor.
İlginizi Çekebilir
Soldan sağa: Şempanze, günümüz insanı ve Sahelanthropus'un "foramen magnum"larının kıyaslanması (Görsel: Nature)
Eldeki veriler, Toumai (yaşam umudu) takma adı verilen bu fosilin, iki ayaklı bir türe ait olduğunu gösteriyor. Türün bilimsel adı ise Sahelanthropus tchadensis. Bizim eski dostlarımızdan sadece biri. O tarihlerde henüz dünya üzerinde Homo (insan) denilen cinse ait canlılar evrimleşmemişti. Yani insanın, insan olmayan akrabalarına bakıyoruz. Onlara kısaca insansı diyebilirsiniz. Bu noktada insan olmanın hangi etkenlere bağlı olduğuna değinebiliriz. Bir canlıya "insan" diyebilmemiz için şu üç ölçütü karşılaması yeterlidir: taksonomide primat takımına mensup olmak, iki ayak üzerinde (dik) yürümek ve alet yapıp kullanmak. Alet yapımına yönelik eldeki en eski kanıtlar, yaklaşık 3,3 milyon yıl öncesini gösteriyor. Bu kez Kenya'daki Turkana Gölü yakınlarındayız. Bu aletleri hangi türün ürettiğini henüz bilmiyoruz.
Bulunabilen en eski taş aletler yaklaşık 3,3 milyon yıllıktır - Turkana Gölü yakınları, Lomekwi bölgesi (Görsel: BBC)
İnsansı akrabalarımıza geri dönecek olursak, yaklaşık 6 milyon yıl evvel, Kenya'nın Tugen Tepeleri'nden ele geçen Orrorin tugenensis adlı türe rastlıyoruz. Onu, 5 küsür milyon yıllık Ardipithecus kadabba ve 4,4 milyon yıllık Ardipithecus ramidus türleri takip ediyor. Buraya kadar olan türlerin hepsi, iki ayaklı insansıların öncül örnekleridir. Ağaç yaşamı devam ederken yerde/toprakta da aktiftiler. Peki ne oldu da bu canlılar iki ayakları üzerinde yürümeye başladı? Elbette bunun için önce anatomik olarak hazır durumda olmalısınız. Yani genetik bazı değişimler (mutasyon) birikerek, bedeninizde bazı değişimler meydana getirmeli. Üstelik bunlar canlıya fayda sağlamalı ki doğal seçilim adı verilen süreçte, "seçilebilsin". Bu durum, ilk iki ayaklı primatların, çevrelerine olan uyum yeteneklerine katkı sağlamış olmalı. Peki nedir onlar? İki ayak üzerinde yürümek, daha geniş bir görüş açısı elde etmek demektir. Etrafınızda sık çalılıklar olsa bile onları aşabilirsiniz ve avcıları daha erken fark edebilirsiniz. Yakıcı Afrika sıcağında Güneş ışınları, bedeninizin daha ufak bir bölümüne etki eder. Üstelik iki ayağınızın üzerindeyken elleriniz serbest kalır. Bu da henüz alet yapamıyor olsanız bile, halihazırdaki materyalleri daha etkin kullanmanıza izin verir. Taş toplayabilir, onu bir kolunuzda biriktirip diğeriyle fırlatabilirsiniz mesela. Aynı şekilde bir elinizle yavrunuzu taşırken diğer elinizle yiyecek götürebilirsiniz.
Ayrıca Bkz. "İnsan evriminin günümüzdeki etkileyici örneklerinden biri: Endonezya'daki Bajau halkı"
Artık Australopithecus denilen cinse bakma zamanı! Bu cinse ait 6 adet tür biliniyor. İki ayaklılığa (bipedalizm) yönelik uyum sürüyor. Omurganın şekli halen tam olarak insanlardaki gibi değil ve kollar bacaklardan daha uzun. Böylece yürürlerken biraz öne eğik görünüyorlar. Bizim kadar dik değiller. Ayak başparmakları, diğer parmaklardan görece ayrık. Adeta bizim el parmaklarımız gibi. Böyle bir ayakla, hâlâ dalları kavramak mümkün. Yani ağaç yaşamı adaptasyonları henüz bedenlerinden silinmemiş. Australopithecus bireylerinin Tanzanya'da bıraktığı yaklaşık 4 milyon yıllık ayak izlerini görmek için buraya tıklayabilirsiniz. Australopithecuslar, nispeten narin yapılı canlılar. Onların bir de kaba yapılı olan bir kolu var ve Paranthropus cins adıyla biliniyorlar. Bu cinse mensup 3 tane tür tanımlanmış. Kaba yapılıların nesli tükense de narin yapılı Australopitekler, Homo adındaki cinse evrilerek günümüze kadar geldiler...
Ayrıca Bkz. "Evrim bilginizi bu mini sınavla test edin!"
http://humanorigins.si.edu/ Yorum Yaz Paylaş Tweetle Bu haberi, mobil uygulamamızı kullanarak indirip,
istediğiniz zaman (çevrim dışı bile) okuyabilirsiniz:



Evcil hayvanların yerini almaya aday yapay zekaya sahip tüylü robot

taş devrinde mi jetgilllerdemi hatırlamıyorum ama evcil hayvanlarının yerini alan robotlar vardı sanırım
Ama bu benzerlikler bu canlıların insanlarla bir ilgisi olduğu anlamına gelmez. Evrimciler ise, bu soyu tükenmiş canlılara ait kafataslarını, teorilerinin gerektirdiği gibi art arda dizerek bir tür 'maymundan insana giden merdiven' oluşturma çabasındadırlar. Ancak bu konudaki araştırmalar derinleştikçe, ortada böyle bir merdiven bulunmadığı, sadece farklı dönemlerde farklı maymun türlerinin yaşadığı anlaşılıyor. Bunun sonucunda ise insanın arkasında hiç bir evrim süreci bulunmadan yeryüzünde bir anda ortaya çıktığı, yani yaratıldığı ortaya çıkıyor."
Evrimciler Sahelanthropus tchadensis fosilinin ortaya çıkarılmasıyla zaten zor ayakta tuttukları soy ağacının artık yıkıldığını, kayıp halka fikrinin de bir efsaneden ibaret olduğunu itiraf etmek zorunda kalmışlardır.
Ünlü Nature dergisinin editörü ve paleontolog Henry Gee The Guardian gazetesinde yayınlanan makalesinde bu konuda şunları yazmıştır:
"Sonuç ne olursa olsun, bu kafatası, bir kez daha ve kesin olarak göstermiştir ki, eskiden beri kabul edilen (insanla maymun arasındaki) "kayıp halka" düşüncesi saçmadır... Şu an çok açık olarak görülmelidir ki, zaten her zaman için son derece sallantılı olan kayıp halka düşüncesi, artık tamamen geçerliliğini yitirmiştir."
Bilindiği gibi evrimciler iki ayaklılıkla ilgili olarak onyıllardır aynı masalı anlatır: Ağaçlardan inen ve savanlarda yaşamaya başlayan maymunların avcıları önceden belirlemek için otların arasında doğrulması, sözde, iki ayaklılığa yol açmıştır. Ancak Tobias"ın da belirttiği gibi önceden insanlığın beşiği olarak gösterilen bölgelerin sık ağaçlarla kaplı olduğu ortaya çıkmıştır. Böylece savanlarda iki ayaklı hale gelen maymunların hikayesi çöpe atılmak zorunda kalmış ve ağaç dallarında dengede kalmaya çalışan maymunların ağaç tepelerinde iki ayaklı hale geldiği, yere indiklerinde zaten iki ayak üzerinde yürüme kabiliyetine sahip oldukları tezi benimsenmiştir. Bu tezin önde gelen savunucularından Robin Crompton, iddiasına delil olarak Afrika ülkelerinden Uganda"nın Bwindi bölgesinde rastladığı iki ayak üzerinde yürüyebilen şempanzeleri göstermektedir. The Scotsman gazetesinde "İki Ayaklı Şempanzeler Darwin"in Teorisini Çiğniyor" başlığıyla haber verilen şempanzelerin eski iddiayı çürüttüğü savunulmaktadır.
Tüm bunlar aslında, evrimcilerin bilimsel bulgular karşısında kolaylıkla iddialarını terkettiklerini, ancak "evrim" fikrinden asla vazgeçmediklerini göstermektedir.
The bomb has been planted